14 Ağustos 2016 Pazar

MAKALE ELEŞTİRİSİ ÖZETLERİ

                                                   TÜRK MODERNLEŞMESİNDE CİNSİYET

         Bu haftaki yazılarda genel itibariyle Türkiye’deki erkek egemen anlayışını –eril tahakkümüne- ve bunların üreticisi olan ‘’ataerkil’’ kurumların yapısına tarihsel bir gözlem yaparak günümüz koşullarında yorumlamıştır.
          İlk yazının ilk bölümlerine baktığımız zaman sistemin değişmesi sonucu erkeklik üzerindeki yaşlı erkek otoritesinin yerini giderek genç erkek otoritesine bıraktığından bahsediliyor. Genç erkekler para kazandıkları için ailedeki karar verici konumu ele geçirmişlerdir. Aynı zamanda burada kapitalizmin erkek bedeninin kas gücü olarak gördüğünü diğer yandan erkeği rasyonel bir varlık olarak görüp işadamını yarattığını söylüyor. Bu iki erkek çeşidinin bile farklı şekilde erkekliklerini toplumsal mecrada gösterdiğini vurgulanmaya çalışılmaktadır. Yazının ilerleyen kısımlarında ise, eğitimli, meslek sahibi fakat yalnızca yaşlı aile reisi erkeklerin otoritesine başkaldırı yapan bir modern erkek tasviri yapılmıştır. Bu modern erkekler cinsler arası eşitlik tartışmalarında mevcut sisteme muhalif olmayan bir duyarsızlık konumunda tasvir ediliyor. Bu bahsedilen eşitlik tartışmalarında ise var olan eşitsizliğin yaratılıştan gelen biyolojik farklarla alakalı olduğu ve tabiat gereği değiştirilemez olduğu bununda cinsel-toplumsal farkları zorunlu kaldığı düşüncesi toplumun muhafazakar ve bazı laik kesiminden destek alarak ‘erkek egemenliği’ düşüncesini beslediği vurgulanmıştır. Diğer bir taraftan, kadınların ve erkeklerin sadece istisnai olarak ortak toplumsal faaliyetlerde bir arada olması, diğer zamanlarda ayrı yaşamalarını vurgulayan bir cinsel tecrit kültürünün ülkemizde varlığından söz edilmektedir. Bu kültürün kadınları dışladığı vurgulanmıştır. Aynı zamanda ortaya çıkan ve popüler olan ‘erkek erkeğe’ vurgusu yapılmıştır. Son olarak ise, kadınların cinsel ve toplumsal yönden denetiminin ‘namus’ kavramı ile erkekler tarafından yapıldığı belirtilmiştir.
          İkinci yazıya baktığımızda ilk olarak bu cinsiyetçiliğin modernleşme sürecinde erkeklerin devlet, kadınlarında aile kurarak modern bir ulus yaratmasının sonucu olduğundan bahsedilmiştir. Bu alanda  kadınların yeni inşa edilen modern kurumların karar mercilerinde olmayışı, alt tabakalardaki işleri yapmaları genellikle sosyal işlerle meşgul edildiği vurgulanmıştır. Buna takriben genel olarak bakılan Türk modern düşüncesi içerisinde oluşan tartışmalarda kadınların erkeklerle benzer sorumluluk ve hak sahibi olduğu düşüncesi çok cılız kalmıştır. Yazının ilerleyen kısımlarında Anadolu kadını, köylü-kentli kadın sosyete kadın gibi kadın tiplemelerinden kısaca bahsederek eve bağlı kadının Türk kültürünce en makbul kadın olduğu eleştirisi yapılmıştır. Demokratikleşme vurgusu bile hala vatandaşların devletle olan tahakküm-özgürlük ilişkisine gönderme yaptığını belirterek burada Sol, liberal, kürt partilerine bir dokundurma yapmıştır. Son olarak, ideal kadın nasıl olur sorusuna değinilmiştir. Burada ‘ideal kadınlık’ sınırlarını saptama erkinin erkeklerde bulunduğu belirtilmiştir. Oysaki erkeklerin yanlışını saptama devlete aitti.
         Yazımız genel itibariyle Türkiye’deki erkek egemen anlayışını –eril tahakkümüne- ve bunların üreticisi olan ‘’ataerkil’’ kurumların yapısına tarihsel bir gözlem yaparak günümüz koşulları yorumlamaya çabası içerisindedir. Fakat yapılan bu yorumlamalar aşırı feminist görüş barındırarak, kadın üstüne eleştiri getirilmemiştir.