TÜRK MODERNLEŞMESİNDE CİNSİYET
Bu haftaki yazılarda genel itibariyle
Türkiye’deki erkek egemen anlayışını –eril tahakkümüne- ve bunların üreticisi
olan ‘’ataerkil’’ kurumların yapısına tarihsel bir gözlem yaparak günümüz
koşullarında yorumlamıştır.
İlk yazının ilk bölümlerine baktığımız zaman sistemin değişmesi sonucu
erkeklik üzerindeki yaşlı erkek otoritesinin yerini giderek genç erkek
otoritesine bıraktığından bahsediliyor. Genç erkekler para kazandıkları için
ailedeki karar verici konumu ele geçirmişlerdir. Aynı zamanda burada
kapitalizmin erkek bedeninin kas gücü olarak gördüğünü diğer yandan erkeği
rasyonel bir varlık olarak görüp işadamını yarattığını söylüyor. Bu iki erkek
çeşidinin bile farklı şekilde erkekliklerini toplumsal mecrada gösterdiğini
vurgulanmaya çalışılmaktadır. Yazının ilerleyen kısımlarında ise, eğitimli, meslek
sahibi fakat yalnızca yaşlı aile reisi erkeklerin otoritesine başkaldırı yapan
bir modern erkek tasviri yapılmıştır. Bu modern erkekler cinsler arası eşitlik
tartışmalarında mevcut sisteme muhalif olmayan bir duyarsızlık konumunda tasvir
ediliyor. Bu bahsedilen eşitlik tartışmalarında ise var olan eşitsizliğin
yaratılıştan gelen biyolojik farklarla alakalı olduğu ve tabiat gereği
değiştirilemez olduğu bununda cinsel-toplumsal farkları zorunlu kaldığı
düşüncesi toplumun muhafazakar ve bazı laik kesiminden destek alarak ‘erkek
egemenliği’ düşüncesini beslediği vurgulanmıştır. Diğer bir taraftan,
kadınların ve erkeklerin sadece istisnai olarak ortak toplumsal faaliyetlerde
bir arada olması, diğer zamanlarda ayrı yaşamalarını vurgulayan bir cinsel tecrit
kültürünün ülkemizde varlığından söz edilmektedir. Bu kültürün kadınları
dışladığı vurgulanmıştır. Aynı zamanda ortaya çıkan ve popüler olan ‘erkek
erkeğe’ vurgusu yapılmıştır. Son olarak ise, kadınların cinsel ve toplumsal
yönden denetiminin ‘namus’ kavramı ile erkekler tarafından yapıldığı
belirtilmiştir.
İkinci yazıya baktığımızda ilk olarak bu cinsiyetçiliğin
modernleşme sürecinde erkeklerin devlet, kadınlarında aile kurarak modern bir
ulus yaratmasının sonucu olduğundan bahsedilmiştir. Bu alanda kadınların yeni inşa edilen modern kurumların
karar mercilerinde olmayışı, alt tabakalardaki işleri yapmaları genellikle
sosyal işlerle meşgul edildiği vurgulanmıştır. Buna takriben genel olarak
bakılan Türk modern düşüncesi içerisinde oluşan tartışmalarda kadınların
erkeklerle benzer sorumluluk ve hak sahibi olduğu düşüncesi çok cılız
kalmıştır. Yazının ilerleyen kısımlarında Anadolu kadını, köylü-kentli kadın
sosyete kadın gibi kadın tiplemelerinden kısaca bahsederek eve bağlı kadının
Türk kültürünce en makbul kadın olduğu eleştirisi yapılmıştır. Demokratikleşme
vurgusu bile hala vatandaşların devletle olan tahakküm-özgürlük ilişkisine
gönderme yaptığını belirterek burada Sol, liberal, kürt partilerine bir
dokundurma yapmıştır. Son olarak, ideal kadın nasıl olur sorusuna değinilmiştir.
Burada ‘ideal kadınlık’ sınırlarını saptama erkinin erkeklerde bulunduğu
belirtilmiştir. Oysaki erkeklerin yanlışını saptama devlete aitti.
Yazımız genel itibariyle Türkiye’deki erkek egemen anlayışını –eril
tahakkümüne- ve bunların üreticisi olan ‘’ataerkil’’ kurumların yapısına
tarihsel bir gözlem yaparak günümüz koşulları yorumlamaya çabası içerisindedir.
Fakat yapılan bu yorumlamalar aşırı feminist görüş barındırarak, kadın üstüne
eleştiri getirilmemiştir.